
Süleyman Dede iyice yaşlanmıştı. Gözleri görmüyor, kulakları iyi işitmiyordu. Yemeğinin bile doğru dürüst yiyemiyordu. Üstüne başına döküyor, sofrayı kirletiyordu. Bu yüzden gelini de oğlu da ona kızıyorlar, iyi davranmıyorlardı. Evde onu tek seven, küçük torunu Ali idi. Ali dedesine acıyor, babasıyla anasının davranışlarına çok kızıyordu.
Bir akşam yemek yiyeceklerdi. Dede, ekmeğe uzanayım derken, kolu tabağına takıldı ve tabağını yere düşürdü. Örtüler kirlendi. Tabak kırıldı. Gelini kızdı, bağırıdı. Süleyman Dede, odasına çekildi. Karnı çok açtı ama yiyecek hali kalmamıştı. Ağlıyordu... Allah’a yalvarmaya başladı. “Allah’ım canımı alda kurtulayım, oğluma ve gelinime daha fazla yük olmak istemiyorum”
Ertesi gün Ali’nin babası eve elinde tahta çanak ve kaşıklarla geldi. Süleymen dedeyi evin bahçesindeki kulübeye taşıdılar. Artık burada kalacak yemeklerinide burada bu tahta çanak ve kaşıklarla yiyecekti.
Ali buna çok üzüldü. “Neden böyle yapıyorlardı” sanki? Bir gün gelecek, onlar da yaşlanacaklardı. Onların da eli ayağı tutmaz olacaktı...
Yağmurlu bir gündü. Ali’nin annesi babası evdeydi. İşe gitmemişlerdi. Ali, birkaç tahta parçası getirdi. Bir bıçakla onları kesmeye, oymaya başladı. Bir yandan da annesine, babasına bakıyordu. Annesi ve babası merak ettiler. Ali bu tahtalarla ne yapıyordu? Annesi Ali’ye sordu:
- Bu tahtalarla ne yapıyorsun Ali?
- Tahta çanaklar yapıyorum.
- Tahta çanakları ne yapacaksın?
- Sizin için!
- Bizim için mi?
- Evet sizin için. Siz yaşlanınca bende size bakmıcak mıyım?
İksinin de yüzü kıpkırmızı oldu, söyleyecek tek kelime bulamadılar. Yaptıklarından pişman oldular. Süleyman dedenin yanına varıp ondan özür dilediler. Süleyman dedeyi tekrar yanlarına alarak onu bağırlarına bastılar...
♥HERKESE HAYIRLI CUMALAR...