16 Mart 2012 Cuma

TAHTA ÇANAKLAR

Benim akranlarım çok iyi bilir bu hikayeyi... Türkçe kitaplarımızda işlerdik bunu ilkokuldayken. Orjinali bumuydu bilemiyorum sanki daha edebi yazılmıştı, daha acıklı vurguları vardı bilmiyorum belkide ozamanlar o minicik yüreğim için fazla gelmişti bu sebeple aklımda yer etmiş. Tesadüfen nette rastladım ve hemen paylaşmak istedim...
       Süleyman Dede iyice yaşlanmıştı. Gözleri görmüyor, kulakları iyi işitmiyordu. Yemeğinin bile doğru dürüst yiyemiyordu. Üstüne başına döküyor, sofrayı kirletiyordu. Bu yüzden gelini de oğlu da ona kızıyorlar, iyi davranmıyorlardı. Evde onu tek seven, küçük torunu Ali idi. Ali dedesine acıyor, babasıyla anasının davranışlarına çok kızıyordu.
       Bir akşam yemek yiyeceklerdi. Dede, ekmeğe uzanayım derken, kolu tabağına takıldı ve tabağını yere düşürdü. Örtüler kirlendi. Tabak kırıldı. Gelini kızdı, bağırıdı. Süleyman Dede, odasına çekildi. Karnı çok açtı ama yiyecek hali kalmamıştı. Ağlıyordu... Allah’a yalvarmaya başladı. “Allah’ım canımı alda kurtulayım, oğluma ve gelinime daha fazla yük olmak istemiyorum”
     Ertesi gün Ali’nin babası eve elinde tahta çanak ve kaşıklarla geldi. Süleymen dedeyi evin bahçesindeki kulübeye taşıdılar. Artık burada kalacak yemeklerinide burada bu tahta çanak ve kaşıklarla yiyecekti.
     Ali buna çok üzüldü. “Neden böyle yapıyorlardı” sanki? Bir gün gelecek, onlar da yaşlanacaklardı. Onların da eli ayağı tutmaz olacaktı...
     Yağmurlu bir gündü. Ali’nin annesi babası evdeydi. İşe gitmemişlerdi. Ali, birkaç tahta parçası getirdi. Bir bıçakla onları kesmeye, oymaya başladı. Bir yandan da annesine, babasına bakıyordu. Annesi ve babası merak ettiler. Ali bu tahtalarla ne yapıyordu? Annesi Ali’ye sordu:


- Bu tahtalarla ne yapıyorsun Ali?


- Tahta çanaklar yapıyorum.


- Tahta çanakları ne yapacaksın?


- Sizin için!


- Bizim için mi?


- Evet sizin için. Siz yaşlanınca bende size bakmıcak mıyım?


      İksinin de yüzü kıpkırmızı oldu, söyleyecek tek kelime bulamadılar. Yaptıklarından pişman oldular. Süleyman dedenin yanına varıp ondan özür dilediler. Süleyman dedeyi tekrar yanlarına alarak onu bağırlarına bastılar...



HERKESE HAYIRLI CUMALAR...  




13 Mart 2012 Salı

KANEPEM ÜŞÜMESİN :)

kanepe şalı
Benim gibi 8-10 şalı olan kokoş birinin kanepesi şalsız olur mu? olmaz tabisi :)) kanepemin benden neyi eksik dedim vee bir şal da ona kondurdum. Kendisi gayet kırmızı olsada düz ve sade bir kanepeydi ama şallanınca pek bi cıvıl cıvıl oldu sanki ne dersiniz? Bu küçük kareleri daha önce yapıp yapıp bırakmışım eee tabi annemin evinde artık kırtık çoktu. Yünler, kumaşlar, yenilenebilecek eşyalar hatta antikalar... aah ahh ozamanlarda yoktuki böyle meraklarım ama malzeme çoktu şimdi merakım var ama malzeme yok. Neyse bi ara anneme gittiğimde aaa bunları ben yapmıştım deyip topladım geldim :)
örgü kırlent
çingen dedi annem bana :)))
babannemde hemen her zaman yaptığı gibi özlü bir söz yapıştırdı : 
"kız kısmı anasının evine giderken ayağının altına sakız yapıştırırmış, hiç bişey getiremezsem tozunu toprağını götüreyim diye" :))) nasıl söz ama? hakkatende doğru. sizi bilmem ama ben annemin evinde dolaşırken bazen kendimi markette gibi hissediyorum :D herşeye alınacak gözüyle bakıyorum... 
hanım dilendi bey beğendi modeli


Zaten gurbette olduğum için de ne zaman gitsem annem bana bişeyler verebilme telaşına düşüyo. şunun var mı? bunun var mı? 
canım annem yaa...
      Bu küçük karelerin bir de büyük karelerini örmüştüm onları da topladım geldim tabisi :)) ama daha birleştirmedim. Yakında...



12 Mart 2012 Pazartesi

POSTSUZ KALDIM :(

5 Gündür post yayınlamamışım. Halbuki elimde okadar çok iş var ki... birini bitirmeden öbürüne atlıyorum birini bitirmeden öbürüne atlıyorum sonuç elde var sıfır. Maymun iştahlılık bu yüzden kötü şey olsa gerek.
      Şu hanım dilendi bey beğendi modelinden yıllar önce başlayıp yarım bıraktığım bir iş geçti geçenlerde elime. aaa dedim ben bunu bitirip kanepeye şalla kırlent yapıyım diye düşündüm onu yapmaya başladım. 
     Sonra biraz takı malzemesi alışverişine çıktım. İlk defa titanyum aldım çok heyecanlıydım güya ama başladım kesip biçmeye elimde sürünüyo hala son şeklini veremedim bi türlü. 
     Onu bıraktım çok beğenerek aldığım boncuklar vardı onlara sulandım, güzel bir kolye tasarladım ama montajı bi türlü kısmet olmadı. İşin büyük kısmı tasarımdı nasılsa karar verdim montajı 10 dakkada yaparım deyip bahane ediyorum ona da elimi sürmüyorum. 
     Sonra resin kaplamalara attım elimi 5 tane pendantım var onlara zincir boncuk taş uydurdum ama içine koyacağım resimlere bir türlü karar veremedim. Beğendiğim resim sayısı çok 5 e indiremiyorum bir türlü. resmi seçiyorum üzerinde oynamalar yapıyorum son halini veriyorum sonra başka bir resim beğeniyorum ondan vazgeçiyorum. neyse zar zor seçtim resimlerimi ama bu sefer de printlenmeyi bekliyolar, ölçülendirmek zaman alıyor...
     Derken bir alışveriş faslım daha oldu. Aslında bu planlı bir şey değildi tamamen doğaçlama :D aslında başka şeyler için dışarı çıkmışken eve 2 torba dolusu kumaşla döndüm. Dikiş makinesi alma fikrim vardı. Hala makinem yok ama kumaşlarım var :)) 2 gündür de onları evirip çeviriyorum. Aklımda bir sürü fikir var nasıl yapacağımı bilmesem de :D evime dekor için yapmak istediklerim var, kendime kıyafet olarak yapmak istediklerim var etrafımdakilere hediye olarak yapmak istediklerim var, annem için, kız kardeşim için, kayınvaldem için ve yaza evlenecek olan bir arkadaşım için... yapmak istediğim şeyler kafamda uçuşup duruyor sürekli kumaşları indirip kaldırıp duruyorum. Yapacaklarımı düşünmekten dün gece uyku girmedi gözüme, bırakın aldıklarımı düşünmeyi almadıklarımı dahi düşünüp tasarımlar yaptım, haftaya gidip alırım hesaaabı. Bazen korkuyorum kendimden sıyırmayamı başladım acaba diye. Postun saatine bakıldığı üzre bu gecede uyku tutmadı beni :D 
     Yani uzun lafın kısası aslında hiç boş durmadım ama ortada hiç birşey yok. Havalar yine soğudu sanki alışveriş fasıllarında üşüttüm sanırım. Daldan dala atlamam yetmiyomuş gibi üzerimdeki kırgınlık da cabası hadi bakalım hayırlısı...